Kanser Tedavisinde Kemoterapi Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Kanser tedavisinde her geçen gün yeni gelişmeler kaydediliyor. Bu gelişmeler, hastalar için umut ışığı olma özelliği taşıyor. Kanserle mücadelede önemli bir yöntem olan kemoterapi, birçok kişi için korkutucu olabiliyor. Ancak, kemoterapi konusunda oluşan ön yargılar, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Liv Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Duygu Derin, kemoterapi ile ilgili en çok merak edilen beş soruyu yanıtladı.
1. Kemoterapinin Etkileri Ne Zaman Geçer?
Kemoterapi sürecinde kullanılan ilaçların bir kısmı karaciğerden, bir kısmı ise böbreklerden atılmaktadır. Bazı kemoterapi ilaçlarının kalp üzerinde de olumsuz etkileri olabilir. Kemoterapi öncesi ve sonrası, doktor kontrolünde hastalara damar yolu ile bol miktarda sıvı verilerek böbreklerin ve diğer organların korunması sağlanmaktadır. Kemoterapi kürünün bitiminden sonra, ortalama olarak üç hafta içerisinde kan değerleri normal seviyelere döner ve bağışıklık sistemi de büyük ölçüde toparlanır. Bu süreçten sonra hastalar günlük hayata geri dönebilirler. Ancak, yorgunluk hissi birkaç ay daha devam edebilir. Bu nedenle hastaların kendi durumlarını iyi değerlendirmesi, yorgun hissettiklerinde dinlenmeleri ve stres yönetimlerini doğru yapmaları büyük önem taşır. Kemoterapi ilaçlarının vücuttan tamamen atılma süresi kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve bu süre 6 ay ile 1 yıl arasında değişebilir. Kadın hastaların, eğer hamilelik düşünüyorsa, bu süreden sonra çocuk sahibi olmaları önerilmektedir. Özellikle meme kanseri tedavisi sonrasında ise hastaların 3 ila 5 yıl boyunca doktor kontrolünde olmaları ve bu süre zarfında çocuk sahibi olmamaları tavsiye edilir.
2. Kemoterapi Sırasında Beslenme Konusunda Nelere Dikkat Edilmeli?
Kemoterapi sırasında, hastaların protein ve vitamin açısından zengin, sindirimi kolay gıdalarla beslenmeleri önemlidir. Kemoterapi nedeniyle, daha önce sevdikleri yemekler bazı hastalarda bulantı ve tiksinti yaratabilir. Ancak bu durum geçicidir. Eğer hastalar faydalı gördükleri besinleri tükettiklerinde bulantı hissediyorlarsa, bu besinleri zorla yemeye çalışmamalıdır. Bunun yerine, benzer yapıda ve daha fazla tercih edecekleri alternatif gıdalar sunmak daha faydalı olacaktır. Kemoterapi süresince greyfurt tüketiminden kaçınılmalıdır, çünkü bu meyve kemoterapi ilaçlarının karaciğer metabolizmasını etkileyebilir. Ancak, greyfurtla aynı aileden olan portakal, limon ve diğer tüm turunçgillerin tüketiminde herhangi bir sakınca yoktur. Narın ise kemoterapi ilaçlarıyla etkileşime girdiği düşünülmekte, bu nedenle kullanımı önerilmemektedir. Kemoterapi ilaçlarının çoğu bağırsak hareketlerini yavaşlatarak kabızlık, bazıları ise ishal yapabilmektedir. Bu nedenle, doktorun önerilerine uymak önemlidir. Ayrıca, bol su tüketimi böbrekleri koruyarak, özellikle böbrekten atılan kemoterapi ilaçlarının etkisini azaltmak için gereklidir.
3. Kemoterapi Sırasında Görülebilecek Yan Etkiler
Kemoterapi sırasında en sık karşılaşılan yan etkiler arasında bulantı ve kusma yer almaktadır. Ancak günümüzde bu yan etkileri giderecek etkili ilaçlar mevcuttur ve bu ilaçlar hem damar yoluyla hem de ağız yoluyla verilebilmektedir, bu sayede yan etkiler ciddi şekilde azaltılmaktadır. Kullanılan ilaca bağlı olarak kabızlık ya da bazen ishal de görülebilir. Bu yan etkiler için öncelikle diyet düzenlemesi yapılmakta, yeterli gelmediği durumlarda ise kabızlık veya ishal için ilaçlar önerilmektedir. Ayrıca, iştahsızlık ve tat duyusunda azalma da yaşanabilir. Bu durumda öğün sayısını artırarak, atıştırmalıklar ekleyerek yeterli gıda alımı sağlanabilir. Nane, limon ve kahve içeren sakızlar, hastaların kötü tat hissini bastırarak onlara daha iyi hissettirebilir. Özellikle kemoterapi sonrası ilk hafta hastalarda halsizlik görülebilir; dinlenme ihtiyacı artar. İkinci hafta daha rahat hissedebilirken, üçüncü hafta genellikle normale dönerler. Açık ve temiz havada yürüyüş yapmak, hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur. Kemoterapi süresince ağızda yaralar ve pamukçuk oluşabilir. Pamukçuk oluşumunu önlemek için ağız hijyenine dikkat edilmesi gereklidir. Günde dört kez karbonatlı su ile ağız gargarası önerilmektedir. Kemoterapi sonrası 7-14 gün arası bağışıklığın en çok baskılandığı dönemdir. Bu süreçte 38 derece ve üzeri ateş durumlarında hemen doktora başvurulmalıdır. Kemoterapi nedeniyle kanınızdaki lökosit sayısı düşebilir; doktor gerekli tedaviyi sağlayacaktır. Bu dönemde havasız ortamlardan kaçınılmalı ve hasta kişilerle temastan uzak durulmalıdır. Özellikle meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar, saç dökülmesine yol açabilir. Ancak bu durum geçicidir ve tedavi sonrasında saçlar geri gelecektir. Bu süreçte peruk veya bandana gibi aksesuarlar kullanılabilir.
4. Cinsel İlişkiye Ne Zaman Dönülebilir?
Kemoterapi sürecinde yorgunluk, halsizlik, üzüntü ve fiziksel güçsüzlük gibi durumlar cinsel yaşamı etkileyebilir. Ancak bu durum geçicidir. Kemoterapi sırasında cinsel ilişki için genel bir yasak bulunmamaktadır. Ancak, kanserin etkilediği bölge (örneğin rahim ağzı ve vajen kanseri) nedeniyle cinsel yaşam doktor tarafından geçici olarak yasaklanabilir. Ayrıca, bazı özel durumlar yaşandığında; örneğin lökosit sayısının düşmesi gibi durumlarda, enfeksiyonlardan korunmak amacıyla cinsel hayata ara vermek gerekebilir. Bunun dışında, kemoterapi sırasında cinsel yaşam devam edebilir. Hatta tedavi sürecinde yaşanan cinsel ilişki, sevgi ve şefkat ile gerçekleştirildiğinde hastaya moral verir, onu güçlendirir ve mutlu eder. Kemoterapi ve radyoterapi ile vücuda alınan ilaçların cinsel ilişki ile karşı tarafa bulaşması söz konusu değildir; bu yanlış bir bilgidir.
5. Tedavi Sırasında Doktor-Hasta İlişkisi Nasıl Olmalı?
Kemoterapi, birçok yan etkisi olan ve zorlu bir tedavi sürecidir. Bu nedenle, hastanın yan etkiler konusunda iyi bilgilendirilmesi ve bu durumlarla başa çıkabilmesi için doğru yönlendirilmesi gereklidir. Doktor-hasta iletişimi oldukça önemlidir. Hastanın rahat hissetmesi için doktorunun ona yeterli zaman ayırması, samimi ve sıcak bir iletişim kurması gereklidir. Kemoterapi sonrası hastanın sorun yaşaması durumunda, doktoruna ulaşabilmesi büyük önem taşır. Bu, telefonla, mesajla veya bizzat gelerek yapılabilir. Ayrıca, duygusal olarak hassas ve kırılgan oldukları bu süreçte doktorlarıyla olan iyi ilişkileri, onlara ciddi psikolojik destek sağlamaktadır.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı