Celal Fedai’den Mehmet Akif Ersoy Değerlendirmesi
Şair ve yazar Celal Fedai, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy‘un şiirleri hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Fedai, “Mehmet Akif’in şiirine, edebi ve politik kamunun konuşulmasını istediği kadarki kısmıyla temas edebiliyoruz.” ifadelerini kullandı. “Şeytanın Günlüksüz Irgadı”, “İmtiyaz Sahibi”, “Parmak ile Boyanmış” gibi eserleriyle tanınan Fedai, Türkçenin önemli temsilcilerinden biri olan Ersoy üzerine AA muhabirine görüşlerini aktardı.
Fedai, Ersoy’un kendi kaderini milletinin kaderiyle birleştiren bir şair olduğunu vurgulayarak, “Hayatındaki kırılmalar bu topraklarla aynı” dedi. Bu örtüşmenin bir sonucu olarak, Mehmet Akif çağından söz etmenin mümkün olduğunu belirten Fedai, “Akif’in poetik ve politik açıdan yoğun bir faaliyeti var. Abdülhamid’e muhalefeti, dönemin diğer muhaliflerinden farklı nedenlere dayanıyor. İttihat ve Terakki’ye olan yakınlığı da öyle. Onun asıl meselesi, milletin varlığının yaşanan zamanda ne olacağıdır. Bu uğurda Berlin’e gitmiştir; dönüşünde Hicaz yoluna koyulmuştur. Çanakkale Savaşı sırasında, en yakınındakiler bile bu savaşı onun kadar derin bir şekilde hissedememiştir. Milli Mücadele’de de bu durum değişmemiştir. Aslında mizacı çok içli, fakat milletinin maruz kaldığı şartlar onu büyük bir politik tutum içinde olmaya zorlamıştır. Sanatçılar genellikle politik tutum takınsalar da politikayı iyi okuyamazlar. Akif için ise durum böyle değildir. O, akılcı ve gerçekçi bir bakış açısına sahiptir. Bu nedenle de meseleleri olanca açıklığıyla görebilmiştir.” şeklinde konuştu.
Fedai, Ersoy’un “Asım” şiiri ile İngiliz şair Thomas Stearns Eliot‘ın “Çorak Ülke” adlı eserinin aynı dönemlerde yazıldığını belirterek, “Eliot’ın bu şiiri modern Batı şiirinin zirvelerinden kabul edilir. Şair burada oldukça önemli bir deneye girişir. İlk yazıldığında daha hacimli bir eser olmasına rağmen, Ezra Pound‘un dokunuşlarıyla kitap son halini alır. Bu yüzden Eliot, kitabını Pound’a ithaf etmiştir. Eliot, kraliyet yanlısı Katolik bir şairdir ve Hristiyanlığın Avrupa kültürü için varlığını, Akif’in İslam için yorduğu gibi yorumlar. Eliot’un ‘Çorak Ülke’ dediği de maneviyatını yitirmiş modern bir topografyadır. Medeniyete ‘tek dişi kalmış canavar’ yaklaşımını sergilemekteyiz.” dedi.
Türkçe ve Akif’in Edebi Mirası
Celal Fedai, Eliot ile Ersoy arasında yapılacak bir kıyasın Ersoy’u anlamak açısından önemli katkılar sunacağını belirtti ve şunları ekledi: “Akif’in ülkesi İngiliz işgali altındayken, bu nedenle yeni bir insan modellemenin gerekliliğini hisseder. ‘Asım’ı önermesi de bundandır. Eliot’ın derdi ise devasa büyüyen İngiliz gücünün köken bilgisi ile Hristiyanlığı ve kraliyeti koruyarak varlığını sürdürmesidir. Akif, poetik, ontolojik ve politik açıdan İslam’la bağlı bir Türkiye hayali kurar. Toplumun meselelerine şiirinde yer vermesinin nedenini böylece anlayabiliriz. Eliot’un böyle realist kaygıları yoktur; o muhayyilesini ve fantasmasını işletme lüksüne sahiptir. Bu nedenle yeni şiir deneylerine girebilmiştir. Eliot’un Pound ile olan deneyimi, Akif ile de bir dert ortaklığı oluşturur. Son kitabı ‘Gölgeler’deki şiirler, Akif’in fevkalade derin bir iç dünyası olduğunu gösteriyor ama Batılı şairler gibi şiir yazmaya vakti yok. Tüm bunlar, Akif’in şiirimizde yeni bir burç oluşturmak zorunda kalmasına neden olur ve bunun adı ‘Türkiye burcu’dur.”
Fedai, milli şair Ersoy’un Türkiye burcundan yeni bir Türkiye gördüğünü ifade ederek, “O, poetik ve politik çabalarıyla bunu inşa etmeye çalışır. Türkçesi, onun bu yanını en iyi görebileceğimiz yerdir. Türkçe, Akif’in elinde tarihin, yaşanan hayatın ve geleceğin diline dönüşmüştür ve capcanlıdır. Çünkü hayatın içindeki hayatiyeti Akif önümüze koyar. Hayatiyet yoksa hayat kokar, canlılığını yitirir. Eliot ve benzerleri, Batı’da ancak fantasmalarıyla hayatiyeti bulabiliyordu; Akif ise bunu yaşıyordu.” şeklinde konuştu.
Sanatçıların Durumu ve Akif’in Mirası
Fedai, modern ve postmodern dönemlerde sanatçıların büyük bir çoğunluğunun birer halk eğlendiricisine dönüştüğünü vurgulayarak, bu sürecin sanatçıyı “peygamber”, sanatı ise “din kitabı” derecesine yükselten hümanist estetiğin bir bakışı olarak başladığını kaydetti. Ersoy’un sanat anlayışının bunun zıttı bir yerde konumlandığına dikkat çeken Fedai, “O, sanatı ve sanatçıyı bu tarzda yüceltmez. Peygamberane olmaktan da laiklik dininin kapitalist şebekelerce makbul gördüğü kitapları yazmaktan da anlamaz. Aksine bunun karşısındadır. O, milletin ve insanlığın daraldığı çağda, inandığı peygamberin izinde öne çıkar. Şuara Suresi’nde zulme uğrandığında şiirin fonksiyonuna enfes bir işaret vardır. O, şiiri böyle görüp yönelir.” ifadelerini kullandı.
Celal Fedai, Akif’in yaşamı, sanatı ve düşünceleriyle irfanın iyileştirileceği bir eczayı insanlığa sunduğunu belirtti. “Akif, o günlerde bu meselelerin ayrıntısıyla ilgilenmezken, ülkenin kurtuluşunu öncelikli hale getirmiştir. Ancak ikinci bir husus da vardır. Batı’da teknik ilerlemelerin insanlığı nereye götüreceği sorusu önemlidir. Nazım Hikmet’in maviliklere sürmek istediği motorların, fütürizmin bugün dünyayı getirdiği yer ortadadır. Almanya ve Rusya’nın el ele vererek, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında kendi fütürizmleri uğruna dünyayı mahvettiği bir gerçeklik var.” dedi.
Fedai, “Akif’in yaşamı ve düşünceleri, günümüz sanatçılarına ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Akif, yaşadığımız günlerde, sanatçılar için ne söyler? Mutluluk peşinde koşarak yaşamını anlamlı kılmak isteyenler için ne söyler? Aslında her kesim için aynı şeyi söyler ama bunu Heidegger’in ifade ettiği gibi, ‘Yalnızca bir Tanrı bizi hala kurtarabilir.’ şeklinde ifade etmez. Çünkü o, Nazım’ın ‘inanmış adam’ dediği kişi olarak, dünyada çoktan terk edilmiş laikliğin şampiyonluğunun kimseye bırakılmadığı Türkiye’de bunun bir anlam ifade etmeyeceğini yaşadığı günlerde de biliyordu. Türkiye, o günlerden bu günlere çok yol kat etti. Bugün kendimizi ve dostlarımızı savunabilecek bir teknik ilerleme kaydettik. Bir Türkiye fütürizminden bahsedebilecek seviyeye ulaştık. Lakin tüm bu teknik ilerlemelere rağmen, insanımızın içine işlemiş olan irfan yara aldı. Akif, yaşamıyla, sanatıyla ve düşünceleriyle bu irfanı iyileştirecek bir eczayı bizlere sunuyor.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.