Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

    Aral Gölü’nün Kuruma Süreci ve Çevresel Etkileri

    Aral Gölü’nün kuruma süreci, bölgedeki ekosistemler ve yerel halk üzerindeki çevresel etkileri inceliyor. Bu makalede, gölün geçmişi, güncel durumu ve gelecekteki olası senaryolar hakkında bilgi edinin.

    Aral Gölü'nün kuruma süreci, bölgedeki ekosistemler ve yerel halk üzerindeki

    Aral Gölü: Kuruma Süreci ve Çevresel Etkileri

    Dünyanın dördüncü büyük gölü olarak bilinen Aral Gölü, Özbekistan ile Kazakistan arasında yer almaktadır. Ancak, 1960’lı yıllardan itibaren yaşanan ciddi kuruma süreci, Orta Asya ülkelerini büyük bir çevre felaketi ile yüz yüze bırakmıştır. AA’nın Dünya Sulak Alanlar Günü vesilesiyle hazırladığı “Önce Göldü, Şimdi Çöl” başlıklı dosya haberinin ilk bölümünde, Aral Gölü’nün özellikleri, kuruma nedenleri ve çevresel etkileri detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

    Eski Sovyetler Birliği döneminde, 1960-1990 yılları arasında bu bölge pamuk üretimi amacıyla tarım arazilerinin sulanmasında kullanılmıştır. Sulanan tarım arazilerinin büyüklüğü 4,5 milyon hektardan 7 milyon hektara çıkarılmış, bu durum gölü besleyen Seyhun ve Ceyhun ırmaklarının sularının dramatik bir şekilde azalmasına neden olmuştur.

    1960’lı yıllara kadar Amuderya (Ceyhun) Irmağı’ndan göle yılda ortalama 38,6 kilometreküp, Sirderya (Seyhun) Irmağı’ndan ise 14,5 kilometreküp su aktarılmakta iken, bu suyun büyük bir kısmı tarım arazilerine yönlendirilmiştir. Sonuç olarak, Aral Gölü, 20. yüzyılın ortalarından itibaren hızla kurumaya başlamıştır.

    2020’li yılların başına gelindiğinde, Aral Gölü’nün yüzölçümü yaklaşık 9 kat küçülmüş, su seviyesi 3 kat ve hacmi de 15 kat azalmıştır. 1960 yılında 68 bin kilometrekare yüzölçümüne ve 1083 kilometreküp su hacmine sahip olan Aral Gölü, uzunluğu 426 kilometre, eni 284 kilometre ve en derin noktası 68 metre olarak ölçülmüştü. Ancak günümüzde, su yüzeyinin azalması ile birlikte yüzölçümü sadece 8 bin kilometrekareye düşmüş, su hacmi 75 kilometreküpe ve en derin noktası da 20 metreye kadar gerilemiştir. Halen, Aral Gölü’nün derinliği, yıllık ortalama 80-110 santimetre azalma ile karşı karşıyadır.

    Suların çekilmesi sonucu göl ikiye bölünmüş ve bu bölgedeki yaklaşık 300 büyük ve küçük ada da tamamen karaya birleşmiştir. Aral Gölü’nün kuruyan tabanında, “dünyanın en genç çölü” olarak adlandırılan Aralkum Çölü oluşmuştur. Eski kıyılarından 170 kilometre kadar geri çekilen göl, 4 milyon hektardan fazla alanda tuzlu kum tabakalarıyla kaplı bir çöl haline gelmiştir.

    Bu çöl, her yıl kum fırtınaları ile yaklaşık 100 milyon ton tuzlu tozun havaya karışmasına sebep olmakta ve bu durum, Orta Asya’nın geniş bir bölgesini tehdit eden büyük bir çevre felaketi yaratmaktadır. Uzmanlar, Pamir Dağları’ndaki buzullarda bile bu tuzlu tozların bulunduğunu, kum fırtınalarının gölün kuruyan tabanından havaya karışarak bölgedeki buzulların erimesini hızlandırdığını belirtmektedir.

    İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri

    Aral Gölü’nün kuruması, bölgede ciddi toprak erozyonu ve hava kirliliği sorunlarına yol açmış, bu durum insan sağlığını ve yaşam koşullarını olumsuz etkilemiştir. Yaklaşık 3 milyon kişinin yaşadığı havzadaki çevre felaketi, halk arasında çeşitli hastalıkların yaygınlaşmasına ve bebek ölümlerinin artmasına neden olmuştur.

    1960’lı yıllarda, Aral Gölü’nün kıyısındaki balıkçı kasabası Moynak’ta tarım arazilerinin tuzlanması ve göl kıyılarının 100 kilometreden fazla çekilmesi, tarım ve balıkçılığı büyük ölçüde zarar vermiştir. Daha iyi yaşam koşulları arayan halkın bir kısmı, diğer bölgelere göç etmiştir.

    20. yüzyılın ortalarında, havzadaki 300’den fazla bitki türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış; 319 kuş ve 70 hayvan türünün yarısı gölün kuruması sonucu yok olmuş veya göç etmiştir. 1960’ta gölde 34 balık türü bulunmakta iken, yıllık ortalama 60 bin ton balık avlanıyordu. Ancak kuruma ile birlikte suyun tuzluluk oranı 10 kat artmış ve bu nedenle balıkların neredeyse tamamı yok olmuştur. Moynak’taki balık konservesi fabrikaları kapanarak harabe haline gelmiş, balıkçı tekneleri eski sahili gemi hurdalığına çevirmiştir. Suyun geri çekildiği alanlarda ise çöl ortamında develer dolaşmaya başlamıştır.

    Kuruma sürecinin bir diğer trajik sonucu, 1954-1990 yılları arasında Sovyetler Birliği tarafından 40’a yakın biyolojik silah denemelerinin yapıldığı Vozrojdenie (Diriliş) Adası’nın karaya birleşmesi olmuştur.

    Çevre Felaketinin Hafifletilmesi İçin Yapılan Çalışmalar

    Aral Gölü’nün kuruyan tabanı, ağaçlandırma çalışmaları ile çevre felaketinin etkilerinin hafifletilmesine yönelik çabalarla yeniden yeşillendirilmeye çalışılmaktadır. Kum ve toz fırtınaları, her yıl 100 milyon dolarlık ekonomik kayba yol açarken, bölge ülkelerinde yürütülen ağaçlandırma projeleri ile bu kaybın azaltılması ve bölge nüfusunun sağlığının iyileştirilmesi hedeflenmektedir.

    Özbekistan, Aral Gölü’nün kuruyan kısmında ağaçlandırma çalışmalarını hızlandırmış ve bu doğrultuda 2017 yılında 70 kilometre uzunluğunda ve 1000 metre genişliğinde bir “yeşil kuşak” oluşturma projesine başlamıştır. Hükümet, her yıl binlerce hektar alanda ağaçlandırma yapmayı planlamakta ve böylece 10 yıl içinde gölün kuruyan tabanını tamamen ağaçlandırarak çevresel durumu iyileştirmeyi hedeflemektedir.

    Özbekistan Ekoloji, Çevre Koruma ve İklim Değişikliği Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü yetkilisi Zafar Eşankulov, hükümetin 2017 yılından bu yana Aral Gölü’nün kuruyan kısmında ağaçlandırma çalışmalarını arttırdığını belirtmiştir. Eşankulov, bu süreçte Orta Asya çöllerine özgü saksaul ve ılgın gibi çöl koşullarına dayanıklı ağaç ve bitkilerin tohum ve fidelerinin ekildiğini ifade etmiştir. Şu ana kadar, Aral Gölü’nün kuruyan tabanının Özbekistan’a ait olan 3,2 milyon hektar alanının 2 milyon hektarı ağaçlandırılmıştır. Ağaçlandırma çalışmaları, bölgedeki kum ve tozların diğer bölgelere yayılmasını önlemede oldukça etkili olmuştur.