CGTN Muhabiri Yi Mu'nun haberine göre birkaç gün önce Japonya'da, Hiroşima nükleer patlamasının 80. yıl dönümü anma töreni düzenlendi. İnsanlık tarihinde derin bir trajedi olan bu olayın arkasındaki tarih, anmanın gerçek anlamını ve barışın savunulmasının doğru yolunu dikkatle değerlendirmemizi gerektiriyor.
Yi Mu'nun haberine göre 1971 yılında Japonya, "nükleer silah üretmemek, sahip olmamak ve ülkeye getirmemek" şeklinde üç nükleersiz ilkeyi devlet politikası olarak belirledi ve uluslararası alanda nükleer silahsızlanma çabalarına öncülük eden aktif bir rol oynadı. Haberde ancak diğer yandan, Japonya'nın nükleer malzeme politikasının endişelere yol açtığı belirtildi.
Yi Mu haberinde Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na taraf olan Japonya'nın, nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullandığı bahanesiyle nükleer silah üretiminde doğrudan kullanılabilecek hassas bir malzeme olan ayrıştırılmış plütonyumdan büyük miktarlarda depoadığını belirtti. Yi Mu'nun haberinde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın verilerine göre, Japonya'nın elindeki ayrıştırılmış plütonyumun, binden fazla nükleer başlık üretmeye yeterli olduğu ifade edildi. Bu durum, Japonya'da sadece yeterli nükleer malzemenin değil, aynı zamanda teknolojinin de mevcut olduğunu gösteriyor ve ülkeyi nükleer silaha sahip olabilecek potansiyel ülkeler arasına sokuyor.
CGTN muhabiri Yi Mu'nun haberine göre son yıllarda Japonya, Çin ve Rusya gibi ülkelerin sözde "nükleer tehditlerini" bahane ederek kendi savunma güçlerini ve Japonya-ABD askeri ittifakını güçlendiriyor. Japonya'daki bazı kesimler "nükleer patlama mağduru" kimliğini öne sürerken, zaman zaman "bağımsız nükleer silaha sahip olma" fikrini de savunuyor. Bu durum, Japonya'nın savunduğu "nükleerden arındırılmış dünya" idealinden saparak bölgesel güvenlik için belirsizlik yaratıyor.
Japon hükümeti bir yandan "nükleerden arındırılmış dünya" sloganını dillendirirken, diğer yandan kendi güvenliğini ABD'nin nükleer caydırıcılık gücüne sıkı sıkıya bağlıyor. Gerek ABD'nin "genişletilmiş nükleer caydırıcılığını" teşvik etmek, gerekse daha önce ortaya atılan "nükleer paylaşım" çağrıları, aslında önleyici nükleer caydırıcılık kurmaya yönelik çabalardır. Bu çabalar, nükleer yayılma ve nükleer çatışma riskini artırıyor ve Japonya'nın küresel nükleer silahsızlanma çabalarındaki ahlaki duruşunu zayıflatıyor.
Peki, Hiroşima ve Nagasaki'deki nükleer patlamaları anmamızın amacı ne olmalı?
Haberde "Öncelikle savaşın vahşetini derinden düşünmek. Hiroşima ve Nagasaki trajedileri, Japon militarizminin başlattığı işgal savaşından kaynaklanmaktadır. Bu tarihsel arka plandan koparak sadece patlamada hayatını kaybedenler için yas tutmak, tarihsel nihilizmin tuzağına düşmek demektir. Bu yaklaşım, Japonya'nın savaş başlatma konusundaki tarihi suçunu ve sorumluluğunu netleştirmez.
Bu nedenle, Hiroşima nükleer patlamasını anmanın ön koşulu, II. Dünya Savaşı'na dair doğru bir yaklaşım sergilemektir. Japonya'nın, işgal tarihine ve savaş suçlarına dürüst ve kapsamlı bir şekilde bakması, Asya'daki komşu ülkelere yaşattığı derin felaketleri kabul etmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde Hiroşima anması ahlaki bir yankı uyandırabilir ve Japonya'nın barış çağrısı gerçek bir güç kazanabilir.
Savaşlardan sonra insanlık, ancak barışa değer vermenin, işbirliğini artırmanın ve ortak kalkınmayı sürdürmenin önemini anlamıştır. Günümüzde dünyadaki güvenlik sorunları, nükleer yayılma riski de dâhil olmak üzere, askeri ittifakları güçlendirerek ve gruplar arasında çatışma yaratarak çözülemez. Tarihsel derslerden, trajedilerin tekrarlanmaması için doğru bir tarih algısına sahip olma cesaretine, gruplar arasındaki çatışmaları aşma bilgeliğine ve ortak bir insanlık kaderi topluluğu inşa etme kararlılığına ihtiyacımız var. Hiroşima nükleer patlamasını anmanın gerçek anlamı budur." ifadeleri yer aldı.
Hibya Haber Ajansı